"Mezhep" kelimesinin sözlük
anlamı,"gitmek, izlemek, gidilen yol"dur. Mecazi olarak "görüş, kanaat, inanç ve
öğreti" anlamlarında da kullanılmaktadır. Kur'an ve sünnetin hukukî ilke ve
kurallarını anlama ve değerlendirme konularında farklı görüş ve düşünüşler
ortaya çıkmıştır. Bunların yanısıra, toplum şartlarına uygun olarak başka bazı
kaynak ve hüküm yöntemleri de doğmuştur. Zaman ve mekan değiştikçe, bunlara
dayalı hükümler de değişir. Bunun gibi pekçok sebeplerle birlikte, ilk
fukahanın yöntem ve hükümlerinde meydana gelen farklılıklara, müçtehid imamlar
devrinden itibaren "mezhep" denmiştir.
Dinî kaynaklardan elde edilen
hükümler, itikadî ve amelî olmak üzere iki ana gruba ayrıldığından, bunlarla
ilgili olarak doğan mezhepler de itikadî ve amelî/fıkhî olmak üzere iki kısma
ayrılmıştır.
Müçtehid imamların fıkhî gelişmede ve
fıkhın halka sunuluşunda büyük etkileri vardır. Hukukî ekolleri onların
kurdukları belirtilmiş, mezheplerine büyük hukukçular katılmış, birçok
mensupları olmuştur. Bu ekollere İslam mezhepleri veya fıkhî mezhepler denmiş,
kurucularının adı kullanılmıştır. Mezhepler çok olmasına rağmen, İslamı
parçalamamış tır. Fıkhî mezhepler yalnızca İslam hukukunu anlamada bir yöntem,
hükümlerini yorumlamada bir üslup, kaynaklarından hüküm çıkarmada bir
yoldur.
Mezheplerden bazıları bugüne kadar
yaşamış ve pekçok mensubu olmuş, bazıları ise zamanla sönmüş, mensupları yoğun
olarak kalmamıştır. İmam-ı Azam Ebu Hanife ile başlayan müçtehid imamlar devri
denilen döneme kadar herhangi bir mezhep oluşmamıştı. Müçtehid imamların
öğrencileri de onların görüş ve ilkelerinden yola çıkıyor, bazan da farklı
hükümler benimsiyordu. Gerek müçtehid imamlar ve gerekse öğrencileri, her
fırsatta birbirleriyle ilmî görüş alış-verişinde bulunmuş, bir yandan bugünkü
anlamda mezhep oluşumuna ve taassubuna engel olmuş, öte yandan da yöntem ve
bilgi farklarından doğan ihtilafların azalmasını sağlamıştır. Bu dönem, içtihat
hürriyetinin başat olduğu dönemdir. İlmî yetkinliği olan her müs-lümana
içtihadın kapıları ardına kadar açıktır. İlmî yetkinliği içtihada yeterli
olmayanlar için de, istediği müçtehidden faydalanma ve ona uyma hürriyeti
vardır. Gerek yargıçlar, gerekse müftüler, belirli bir kanun ve mezheple bağlı
değildi, dava ve sorulan içtihadlarına göre çözerlerdi. Abbasîler dönemine
kadar her merkezde birçok âlim ve müçtehid vardı, soruları cevaplandırıyor,
davaları çözüyorlardı. Fakat bunlara izafe edilen mezhepler
yoktu.
Mezheplerin doğuşunu sağlayan siyasî
sebepler yanında, ilmî bazı sebepler de vardır. Emevî ve Abbasî iktidarları,
ehliyetsizliklerini Örtbas etmek ve zevahiri kurtarmak için, bilginlerin
yardımına başvurmuştur. Ebu Hanife, Malik ve Ah-med bin Hanbel gibi bilginler,
kötülüğe âlet olmamak için bu iktidarlar tarafından yapılan görev tekliflerini
reddetmişler, hatta bu uğurda işkenceye bile uğramışlardır. İktidar mensupları,
çevrelerine topladıkları bilginlere ilmî tartışmalar yaptırmışlar, ardı arkası
gelmez cedeller ortaya çıkmış ve hasma üstün gelmek amaç edinilmiştir. Bu
tartışmalar sırasında, özellikle Ebu Hanife ve eş-Şafiî arasındaki ihtilaflar
araştırılmış ve bu konuda eserler yazılmıştır.
İfta ve kazanın iyi işlememesi
yüzünden her köşede bir müftü belirmiş, bunlar kendilerine göre fetva vermiş ve
imamlardan birinin görüşüne dayanmadan tartışmalar sona ermemiştir. Yargıçların
hak ve adaletten sapmaları halkın itimadını sarsmış, daha önce belirtilmiş bir
hükme dayanmayan yargıçlara itibar edilmemiştir. İşte bu durumlar, güvenilir
bilginlerin eser ve sözlerine dayanmayı özendirmiştir.
Mezheplerin doğuşuna sebep olan
gelişmelerden birisi de ilmî branşlaşmanın, farklılıkları dondurucu yönde
gelişmesidir. Önceki müçtehidlerden farklı olarak, Abbasîler dönemi
müçtehidleri, fıkhın bütün konularına içtihadlannı yaymışlar ve bu içtihadlar da
zamanla tedvin edilerek kitaplarda toplanmış, bu sayede bir müçtehidin çeşitli
konulardaki içtihadlan-nın kolayca öğrenilmesi imkânı doğmuştur. Fıkıh
mektepleri mensuplarının karşılıklı olarak sözlü ve yazılı tartışmalan, bu
tartışmalann müçtehidlere özgü yöntemlerin, yani fıkıh usulünün doğmasına ve
yazımına sebep olması, mezheplerin doğmasına yardım etmiştir.
Müçtehidler arasında Kuran-ı Kerim ve
sünneti anlama ve yorumlama farklılıkları, re'y (akıl yürütme) konusundaki
değişik düşünceler de mezheplerin doğmasına yardımcı olmuştur. Bir müçtehide
sahih olarak nakledilmiş bulunan bir sünnetin, öteki müçtehide ya hiç, ya da
sahih bir senedle ulaşmamış olması, müçtehidlerin farklı hükümler
benimsemelerine yol açmıştır.
Bu gibi etkenler sonucunda, Ebu
Hanife, Malik ve eş-Şa-fii gibi bilginler adına, bunlar istemediği ve hiçbir
zaman kimseyi kendilerini taklide çağırmadıklan halde, mezhepler
oluşmuştur.
Mezheplerin İslam dünyasında
tutunması, yerleşmesi ve yayılmasının siyasî, sosyal ve medenî bazı etkenleri
vardır. Bu etkenlerin başında, mezhep önderlerinin devlet büyükleriyle yakın
ilgisi gelir. Sözgelimi Abbasilerden Harun Reşid zamanında Ebu Hanife'nin
öğrencisi Ebu Yusuf un başyargıç tayin edilmesi Hanefi mezhebinin, Yahya bin
Yahya'nın Endülüs'te
el-Hakem'in güvenini
kazanması ise Malikî mezhebinin yayılmasına yol açmıştır. Medeniyet ve kültür
seviyelerindeki benzerlikler de mezheplerin yayılmasında etkili olmuştur.
Sözgelimi Mağrib ve Endülüs müslümanl arının medenî seviyeleri Irak'a oranla
daha sade ve iptidaî olduğu için, Hicazhlarm mezhebi olan Malikî mezhebi
bünyelerine uygun gelmiştir. Ayrıca güçlü ve itibarlı bilginlerin bir meahepte
oluşu, onun mensup olduğu mezhebin yayılmasını sağlamıştır.
MEZHEPLERİN
ORTAYA ÇIKIŞI
Peygamberimiz
hayatta iken, Müslümanlar İslam’ın hükümlerini anlamada karşılaştıkları
zorlukları Peygamberimize soruyor, Peygamberimiz bu konularda gerekli
açıklamaları yapıyor, yanlış anlamaları düzeltiyor, bizzat kendisi uygulamasını
yaparak doğrusunu gösteriyordu. Ayrıca Müslümanlar arasında çıkan her türlü
ticari, ekonomik, ilmi, kavmi, nefsi anlaşmazlıkları da çözümlüyordu.
Peygamberimizin
vefatından sonra bu imkan ortadan kalktı. Artık Müslümanlar problemlerini
çözebilmek, İslam’ı anlamada ve yaşamada karşılaştıkları güçlükleri
giderebilmek için güvendikleri bir alime gidiyor ve bu alimler bazı hususlarda
farklı cevaplar veriyordu. Farklı cevaplar farklı anlayışların oluşmasına
neden oluyordu. Bu anlayışlar zamanla sistemleşerek mezhep adını almıştır.
Mezheplerin
oluşumunda İslam’ın hükümlerini anlamaktan doğan farlılıkların yanında
ağırlıklı neden siyasi nedenlerdir. Müslümanlar arasında ortaya çıkan siyasi
ayrılıklar sonucu ortaya çıkan farklı yapılanmalar da zamanla kendi inanç ve
fikri sistemlerini kurarak mezhep adını almıştır.
MEZHEP
ÇEŞİTLERİ:
1)
İtikadî Mezhebler: İnanç
esaslarının açıklanması hususunda, Kur’an’daki muhkem (hüküm ifade eden
anlamı açık ayetler) ve müteşabih (birden fazla anlama gelebilen)
ayetlerin izah edilmesi, kulların fiilleri, Allah’ın sıfatları ve
fiillleri v.s. gibi hususlardaki farklı anlayışların sonucu ortaya
çıkmıştır.
Mesela; Maturidi,
Eş’ari, Mutezile, Cebriyye gibi.
2)
Siyasî Mezhebler: Hilafet
(devlet başkanı seçimi) meselesi hususunda, halifenin seçimle veya
tayinle belirlenmesi gibi ihtilafların sonucu ortaya çıkmıştır.
Mesela; Haricilik,
Ehl-i sünnet, Şiilik.
3) Fıkhî
Mezhebler: İbadetler,
İnsan - Allah, insan - insan, insan - toplum, insan - tabiat, İnsan - devlet
ilişkileri, ceza, miras, evlenme, boşanma gibi gerek ferdi gerekse toplumsal
hayatla ilgili hüükmlerin açıklanmasından doğan farklılıklar sonucu ortaya
çıkmıştır.
Mesela; Hanefi,
Maliki, Şafi, Hanbeli, Caferi mezhebleri gibi.
Bu
sınıflandırma yapılırken mezheblerin öne çıkan düşünceleri esas alınımştır.
Yoksa siyasi, itikadi, fıkhi içeriği olan mezhebler olduğu gibi hem
siyasi hem itikadi, hem i’tikadi hem fıkhi yönü olan mezhebler de vardır.
Mesela; Hanefi mezhebi hem itikadi hem fıkhi mezhebdir; fakat fıkhi yönü daha
ön plana çıkmıştır. Aynı şekilde şii mezhebi siyasi çıkışlı olmasına karşın
fıkhi yönü de olan bir mezhebdir.
NEDEN BU
KADAR ÇOK MEZHEP VAR?
-
SEBEPLER -
1) Arap
ırkçılığı; Mesela; Arapların başka ırklara üstün olduğu inancı, devlet
başkanının Arapların kureyş kabilesinden veya en azından Araplardan olması
gerektiği inancı gibi İslam dinine ters düşen anlayışlar. Haklı olarak
Arap olmayan müslümanlar bu anlayışı reddetmişlerdir. Peygamberimizin bu konudaki
hadisi çok ibret vericidir. “Allah’ın dinine göre hükmettiği sürece başınıza
zenci köle bile geçse ona itaat ediniz.” Görülüyor ki, müslümanların
başkanlarına itaat etmesi ırkına göre değil; Allah’ın dinine göre hükmetmesine
bağlıdır.
2) Hilafet
anlaşmazlığı; Ümmetin büyük çoğunluğu devlet başkanının seçim ve istişare
yoluyla seçilmesini savunurken, bir kısmı tayin usulünü benimsemiştir. Ayrıca
ümmetin çoğunluğu halifenin müslümanların başkanı olduğunu savunurken, bir
kısmı halifenin Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olduğunu savunmuştur.
3) Eski din
ve medeniyetlerle temas : Yeni müslüman olanların eski inanç ve
geleneklerini yeni dine sokmaları sonucu ortaya çıkan farklı inanç ve ibadet
biçimlerinin ortaya çıkardığı problemler.
4) Eski
yunan filozoflarının eserlerinin Arapça'ya çevrilmesi ile müslümanların
inanç, düşünce ve yaşayışlarında ortaya çıkan farklılıklar. Bir kısım
müslümanlar yeni öğrendikleri bilimlerin kendine has metodlarını kullanarak
Kur’an’a yaklaşmış, farklı yorumların ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır.
5) İslam
alimlerinin felsefik ve gaybla alakalı konularda akıl yürütmesi de
farklı yorumların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Allah
Tealâ´mn sıfatlarının, zatının aynısı mıdır yoksa, ondan başka bir şey midir ?
Kelam, Allah
Tealâ´mn sıfatı mıdır ?
Kur´an-ı
Kerim mahluk mudur?
Kul,
yaptığı işleri bir zorlama neticesinde mi yapar yoksa kendi iradesiyle mi
yapar?
Büyük günah
işleyenin durumu nedir?
6)Metod
farklılığı : Kur’an-ı Kerim’den ve peygamberimizin sünnetinden hüküm
çıkarmada takip edilen metodların farklı olması da değişik yorumların
oluşmasına neden olmuştur.
7)Hadislere
ve sünnete şüpheyle yaklaşılması :Son dönemde kuvvetlenen bir islami
yaklaşımdır.
a- Hadisi
red edenlerin görüşleri:
En doğru kabul
edilen iki hadis kitabından biri olan Müslim’de ve Hanbeli mezhebinin kurucusu
İbni Hanbel’in Müsned’inde şu hadisi rivayet ederek Peygamber’in kendi
sözlerinin yazımını yasakladığını kabul ederler.Ebu Said El-Hudri (r.a.)'den
rivayet edilmiştir:
“Benden
Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa
imha etsin.” (Müslim, Sahihi Müslim Kitab-ı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21,
33)
Darimi’deki
hadis ise şöyledir:
“Sahabe
Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin
verilmedi.”(Darimi, es-Sünen)
El
Hatib’teki hadis şöyledir:(Ebu Hureyreden):
“Biz hadis
yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? dedi. Senden
işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Hz. Peygamber Allah’ın kitabından başka
kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka
kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.” (El Hatib, Takyid, sayfa 33)
Tirmizi’den
de bunu öğrenebiliriz:
“Allah
elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin
vermedi.” (Tirmizi, es-Sünen, K. İlm, sayfa 11)
Ebu Said
El-Hudri(r.a.)'den öğrendiğimize göre, bu sahabi Hadis yazmak için efendimiz
(s.a.v.)'den izin istemiş, fakat o (s.a.v.) bu izni vermekten
çekinmiştir.(takyidul ilim,hatip el bağdadi,s:32)
Bir başka
olay Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'den rivâyet edilmektedir: Sıhhati
husûsunda, büyük muhaddis Zehebî'nin ihtiyatı tercih ettiği ve hatta
"sahîh değil" dediği rivâyeti Hz. Aişe (radıyallahu anhiye) nakleder:
"Babam
Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)'dan 500 kadar hadîs yazmıştı. Bir gece hiç
uyuyamadı ve yatakta döndü durdu. Bu duruma üzülerek:
"Babacığım,
sana yapılan bir şikâyet veya ulaşan bir haber yüzünden mi uyuyamadın?"
dedim. Sabah olunca:
"Kızım,
yanındaki hadîsi getir" dedi. Ben de getirdim. Ateş yaktırdı ve hepsini
yaktı.
b
-Hadisi ve sünneti savunanların görüşleri:
Şu
rivayette çok mühimdir. Sahabenin büyüklerinden İmran bin Hasıyn (r.a.)
ashabıyla sohbet ediyordu. Bir adam "ya Eba Nuceyd, siz bize bir takım
hadisler rivayetler ediyorsunuz. Biz onları Kur'an'da bulamıyoruz. Bize
Kur'an'dan konuşun" dedi. İmran (r.a.) şiddetle kızdı ve: "Ey Ahmak
adam, sen Kur'an'ı okudun mu? Adam "evet" dedi. İmran (r.a.)
"öyleyse Kur'an'da yatsının 4 rekat, Akşamın 3 rekat, ikindinin 4 rekat,
öğlenin 4 rekat olduğunu buldun mu?" der. Adam "Hayır" imran
(r.a.) "0 zaman kimden aldınız, bizden almadınızmı?" buyurur.
"Bizde Rasulullahtan (s.a.v.) aldık"der. Kur'anda 40 ta 1 zekat, şu
kadar dirhemden şu kadarı diye bir şey yazılımı?" Adam "Hayır"
der. "Bunu bizden almadınızmı?" Biz de Rasulullah (s.a.v.)'tan aldık.
Yine
Kur'an'da "Kabeyi tavaf ediniz" (hacc-29) buyurulur.
Bunun yedi defa olduğunu nerden aldınız. Ama siz "Rasul size ne verdiyse
alın, neden nehyettiyse sakının" (hasr-7) ayetini işittiniz
değil mi? Biz bütün bunları Rasulullah (s.a.v.)den aldık. Sonra İmran (r.a.)
ellerini kenetleyerek "Ey insanlar! Rivayet ettiğimiz hadisleri alınız ve
uyunuz. Uymazsanız vallahi sapıtırsınız"(el fakih vel mutefeggih,hatip,
1/67) dedi.
Şu
rivayette önemli İmam Ebu Hanife hadis dersi yapıyordu. Bir adam gelerek:
"Bırak şu hadisleri ey imam. Bize Kur'an oku,dedi." İmam şiddetle
tepki gösterdi ve: "Şayet sünnet olmasaydı, bizden kimse Kur'an'ı
anlayamazdı." Sonra adama: "Maymun etinin haramiyetine dair
Kur'an'dan delilin varmı?" Adam mat olmuş ağzı açık kalmıştı.
8)Rey ve
içtihadı kabul ve reddedenler: Bazıları açık omayan konularda fikir beyan
etmeyi uygun görürüken diğerleri bunun tersini savunmuştur.
a- Rey
ehli (Reyi savunanlar)nin görüşleri :
Ebu Davud
ve Tirmizi rivayet ettiler:
Peygamber
(sav) Muazı Yemen'e gönderdiğinde ona şöyle dedi:
_ Ne ile
hükmedeceksin? Muaz:
_ Allah'ın
kitabıyla. Resulullah (sav):
_ Eğer onda
bulamazsan? Muaz:
_
Resulullah'm sünnetiyle. Peygamber (sav):
_ Eğer onda
da bulamazsan? Muaz:
_ O zaman
reyimle hükmederim dedi.
Hz Muaz'm
cevabından Resulullah (sav) efendimiz çok memnun kalmış ve Allah'a hamd
etmiştir.
Rey ancak
Kur'an da ve Hz Muhammed (sav)'in sünnetinde bulunan bir şeyi görebilecek göze
sahip olan hazık, mahir alimler içindir.Yoksa üçbeş kitap okuyup kendini alim
sananlar için değil.
Peygamberimiz
döneminde rey ve içtihat:
Hendek
harbinden sonra Beni Kurayza üzerine yürüme emrini veren Hz Peygamber (sav)
ashaba:
" Bu
gün ikindi namazını Beni Kurayza'da kılacaksınız" diye ilan ettirmiştir.
İçlerinden bazıları bu emirle süratli hareket edilmesi gerektiğinin
kasdedildiği düşüncesiyle namazlarını yolda kıldılar. Bazıları da bu emre
aynen riayet ederek Beni Kurayza'ya varıp namazlarını öyle kıldılar. Sonuçta
her iki gurubun yaptığı da tasvip gördü. İşte taraflar burada kendi
ictihadlarma göre hüküm verip hareket etmiş olmaktadırlar.
Resulullah
(sav) vahyi ilahi bulunmayan bazı meselelerde ictihadda bulunurdu ve ashabı
kiram ile müşaverede bulunurdu. Mesela:
Bedir gazvesinde
esirlerin birer bedel mukabilinde bırakılıp bırakılmaması konusundaki ashabı
güzin ile meşverette bulunmuştu.Hz Ebu Bekir esirlerin bedel mukabilinde
kabul ederek bu hususta Hz Resulü Ekrem'e bir fikirde bulunmuştu. Hz Ömer ise
Müslümanların varlığına katlde bulunmuş olan bu düşmanların öldürülmeleri
görüşündeydi. Diğer ashabı güzinin bir kısmı Hz Ebu Bekir'in, diğer bir kısmı
da Hz Ömer'in görüşüne katılmışlardı.
Aynı bu
şekilde Resulullah (sav)'den sonrada ashabı güzin arasında bir kısım
meselelerde ihtilaf olmuştur. Zira Nebiyyi Zişanın bıraktığı mallarda veraset
cereyan edip etmeyeceği ve boşanmış ve kocaları ölmüş kadınların ne kadar
iddet bekleyecekleri hususunda ihtilaf etmişlerdir.
b- Rey
ve içtihada karşı çıkan hadis ehlinin görüşleri :
Özellikle
ilk dönemlerde mezhep imamları arasında rey konusunda sert tartışmalar
olmuş.Rey'e karşı çıkanlar kuranda bulunmayan meselelerin hadis ışığında
çözümlenmesi gerektiğini savunmuştur.
MEZHEPLERİ
AYRIŞTIRAN TEMEL SORULAR
- ORTAK
VE FARKLI YÖNLER -
1.
Allah'ın Sıfatları nelerdir?
2-
Hilafet kimin hakkıdır?
3-
Büyük günah işleyen kimsenin durumu nedir?
4.
İnsanın iradesi veya kader nedir?
5.
İman artıp eksilir mi?
6.
Dini anlamada akıl mı nakil mi önemlidir?
7.
Hangi konuda kıyas yapmalı , hangi konuda hadise bakmalı?
8.
İstihsan yapmalı mı yapılacaksa hangi konuda yapmalı?
(İstihsan: Müctehidin
daha kuvvetli gördüğü bir husustan dolayı, bir meselede benzerlerin hükmünden
başka bir hükme başvurmasıdır.)
9.
Mütşabih ve muhkem ayetler hangileridir?
10.
Nesh edilen ayetler hangileridir?
11.
Hangi hadis "makbul" , hangisi ''merdud''tur?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder